Bakıyoruz Ama Gerçekten Görebiliyor muyuz?
Önümüzdeki günlerde 11 Ekim Dünya Görme Günü’nü kutlayacağız. Görmenin başka bir boyutu daha var. Bu yazımda, bundan bahsetmek istiyorum. Bakıyoruz ama gerçekten görüyor muyuz?
Bakmak ve görmek farklı kavramlar aslında… Her bakış, görme ile sonuçlanmıyor. Bakmak bazen ‘bilinçsiz bir eylem’ iken görmek, bakmak eylemine bir ‘bilinç’ katıyor. Çünkü görmenin gerçekleşmesi için gözün dışında, işin içine beynin de girmesi gerekiyor.
Göz ve beyin arasında sağlanan koordinasyon neticesinde renk ve cisimler algılanıyor. Objeler beyin tarafından yorumlanarak, göz önüne düşüyor ve görme eylemi gerçekleşiyor. Bu, görmenin fizyolojik kısmını oluşturuyor.
Görmenin fiziksel boyutu dışında başka bir boyutu daha var; farkındalık boyutu. İnsan bir durumu, olayı olduğu gibi yalın bir şekilde görebildiği zaman farkındalık kazanmış olur. Bu açıdan bakıldığı zaman bir şeyi ‘göremeyen’ insan o durumun ya da olayın farkında da değildir. Bu yüzden insan yaşamı için ‘görebilmek’ çok önemlidir.
Türkçe ’de görmek, aynı zamanda ‘görüp geçirmek’ anlamında da kullanılır. Dilimizde, ‘bakış açısı’ ve ‘görüş’ gibi tabirler vardır. Bakış açısı: Baktıklarını, gördüklerini yorumlamak şimdiye kadar hayatta ‘görülen’, yaşanılan şeylerin sonucundaki kanılar, düşünceler ve fikirlerden oluşur.
Leonardo Da Vinci’ye Göre İnsanlar 3’e Ayrılır
1) Görenler
2) Gösterince Görenler
3) Ve Asla Göremeyenler
Hayatı ve olayları algılarken; bir gerçekte olanlar vardır. Olanı görme niyetiyle bakıldığı zaman olan, olduğu gibi görülür. Bir de bazen insanın işine gelmediği, gerçeklere hazır olmadığı için kafasını kuma gömdüğü ve her şey ortada olmasına rağmen ısrarla ‘göremediği’ şeyler vardır. Ve bu durum, ne gözlükle ne de kontak lensle düzeltilebilir! Böyle durumlarda net görüş sağlanması için gerçekler işimize gelsin ya da gelmesin, bazı şeyler çıkarımıza ters düşse bile olanın farkında olup, olayları olduğu gibi kabul etmek gerekir. Bazen ego, bazen maddi manevi tutunmalar (çıkarlar), korkular ve beklentiler gözümüze bir perde indirir, hayatı ve olayları net görmemizi engeller.
Olayları görebilmek ve kavrayabilmek için sadece gözlerle bakmak yetmeyebilir. Bu yüzden göz ile birlikte egodan, dirençlerden ve tutunmalardan arınarak ‘öz’ ile bakmayı da bilmek gerekir.
“Bakmak ve görmek aynı şey değildir. Bakmak için göze, görmek için kalbe ihtiyaç duyar insan. Ve körlerin en fenası, görmek istemeyendir.”
Cem Keçe
Bireysel ve grup olarak bu farkındalıkla hareket ettiğimizde kişisel yaşamımızda, ülke sorunlarında da “bana dokunamayan yılan bin yaşasın” düşüncesinde olmayıp, sadece kendi çıkarımızı düşünmeyip, kendimizle birlikte bütünün hayrı gözetildiğinde net görüş ve farkındalık hayatımızın bütününe yansıyacaktır.
Hayatımıza giren kişilere ve olaylara, sadece gözlerimizle değil de ‘gönül gözümüzle’ de bakabildiğimizde; gözle görülenden daha fazlasını ‘görebilir’ yani gerçeği idrak edebiliriz. Bu da farkındalığımızın artmasına ve hayatımızda, daha güzel kapıların açılmasına vesile olur.
Figen Karaaslan