Meditasyon Nasıl Yapılır?
Meditasyon yapmamaktır
İnsanlar bana gelip, nasıl meditasyon yapılmalı diye sordukları zaman onlara şöyle söylüyorum. “Nasıl meditasyon yapılacağını sormaya gerek yok, sadece nasıl boş kalınacağını sorun. Meditasyon kendiliğinden olur.”
Hiçbir şey yapmadığınız zaman enerji merkeze doğru hareket eder, merkeze doğru yerleşir. Bir şey yaptığınız zaman enerji, dışarı doğru çıkar. Yapmak yani eylem, bir dışarı çıkma yoludur. Yapmama, bir içeri girme yoludur. Meşguliyet, bir kaçıştır. Her ne konuda olursa olsun bütün meşguliyetler meşguliyettir ve bunlar, varlığınızın dışına tutunmanıza yardım ederler. Bunlar, dışarıda kalmanın bahaneleridir.
İnsan cahil ve kördür. Cahil ve kör kalmak ister. Çünkü içeri girmek, bir kaosa girmeye benzer. Öyledir de, içinizde bir kaos yarattınız. Bununla karşı karşıya gelmeniz ve bunu atlatmanız gerekir. Cesaret gerekir, kendiniz olma cesareti ve içe doğru hareket etme cesareti gerekir.
Fakat dışarıda (dışarıyla) meşgul olanlar (dünyevi veya dünyevi olmayan şeylerle meşgul olanlar) bu çerçevede bir söylenti yaratırlar. Eğer içe dönükseniz, biraz marazi olduğunuzu, sizde yanlış bir şey olduğunu söylerler. Ve bu kişiler çoğunluktadır.
İnsanların çoğu için içerisi yoktur, sadece dışarısı vardır. Ve durum, bunun tam tersidir. Sadece içerisi gerçektir. Dışarısı, bir düşten başka bir şey değildir. Fakat onlar, içe dönüklere marazi derler, meditasyon yapanlara marazi derler. Batı’da, Doğu’nun biraz marazi olduğu düşünülür. “Tek başına oturup, içeri bakmanın anlamı nedir? Orada ne bulacaksınız? Orada hiçbir şey yok” derler.
Büyük İngiliz filozoflarından biri olan David Hume, bir kere denedi çünkü David Hume, Upanişadları inceliyordu ve onlar sürekli, ‘içe git, içe git, içe git’ diyordu. Bu, onların tek mesajıdır. Böylece o da denedi. Gözlerini kapadı ve şöyle dedi, ‘O kadar sıkıcı ki! İçe bakmak sıkıntı. Düşünceler de deviniyor, bazen birkaç duygu ve bunlar zihnin içinde yarış edip duruyorlar ve siz onlara bakıp duruyorsunuz, bunun ne anlamı var? Bu faydasız. Bunun hiçbir yararı yok.’ Pek çok insanın anlayışı budur. Hume’ın, bu bakış açısı çoğunluğun görüşüdür. ‘İçeride ne elde edeceksin? Orada karanlık var, düşünceler oradan oraya uçuyor. Ne yapacaksın? Bundan ne çıkacak?’ Eğer Hume biraz daha beklemiş olsaydı, düşünceler yavaş yavaş kaybolur ve duygular yatışırdı. Fakat eğer bu onun başına gelseydi şöyle derdi, “Bu daha da fena çünkü boşluk geliyor. Fakat biraz daha beklemiş olsaydı, karanlık da kaybolurdu.
Acele içinde, kimse kendisini tanıyamaz. Bu çok, çok derin bir bekleyiştir. Sonsuz bir sabır gereklidir. Yavaş yavaş karanlık kaybolur. Hiç kaynağı olmayan bir ışık gelir. Bu ışığın bir alevi yoktur, hiç lamba yanmıyordur, hiç güneş yoktur. Tıpkı sabahleyin olduğu gibi bir ışık vardır. Gece kaybolmuştur ve güneş doğmamıştır. Hinduların dua zamanları ‘Sandhya alacakaranlık’ hiç kaynağı olmayan ışık demektir.
İçeri doğru hareket ettiğiniz zaman hiç kaynağı olmayan ışığa denk gelirsiniz. Bu ışık da, ilk kez kendinizi ve kim olduğunuzu anlamaya başlarsınız çünkü siz bu ışıksınızdır. Siz gözleyenle gözlenenin kaybolduğu ve sadece ışığın kaldığı bu alacakaranlık, bu sandhya, bu saf berraklıksınızdır.
Zihin Kapılarının Ardındaki Sessizlik kitabından alıntı
Sogyal Rinpoche/ Jack Konfield/ Osho