Bilgi bilgeliğe nasıl dönüşür?
Bilgi, yüzyıllardır insanlık için birçok kapıları açabilen, değerli bir hazine olmuştur; peşine düşünülen ve aranılan… Bilgi ve bilgelik; antik çağlardan günümüze kadar insanların, üzerine bir hayli kafa yorduğu önemli kavramlardandır.
Bilgi nedir?
Bilginin kelime anlamına baktığımızda, birçok tanımla karşılaşabiliriz. Bu tanımlardan bazıları şunlardır:
- Öğrenme, araştırma, deney veya gözlem sonucu elde edilen gerçeklerin bütünüdür.
- Kaydedilebilir, görülebilir, tekrar elde edilebilir, gözlemlenebilir ve yorumlanabilir verilerdir.
- Buluş ya da keşif yoluyla elde edilebilen ve aktarılabilen her şey bir bilgidir.
Bilgi, karşımıza çok farklı şekillerde çıkabilir. Bir çizim, bir resim, bir metin, bir fotoğraf veya bir film olarak…
Bilgelik ve bilge toplumlar
Bilge: Bilgiyi alan, içselleştiren, deneyimleyen ve o bilgiyi doğru yerde kullanabilen kişidir.
- Bilgelik, bildiklerini ihtiyaçların doğrultusunda harekete geçirmektir.
- İnandığın şekilde yaşamak için gerekli durumu ve koşulları oluşturmak, riske girebilmek ve girilen risklerde sonuca ulaşabilmek için gerekli sebatı gösterebilmektir.
- Doğru zamanda, doğru şeyi düşünme ve doğru zamanda eyleme geçebilme yeteneğidir.
- Hayata ve insanlara karşı açık olabilmek; tıpkı Aborjinler ve Kızılderililer gibi doğayla bir bütün olup, onunla iletişim kurabilmektir.
- İçsel sesinle, öz benliğinle irtibatta olmak ve onun sesine, söylediklerine kulak vermektir.
Antik Yunan ve bilgelik
Antik Yunan’da Filo, “seviyorum”, Sofia ise “bilgelik” anlamına geliyordu. Felsefenin kelime anlamı “bilgelik aşkı”dır. Yani, Antik Yunan’da “Philosophia” bilge severlik anlamına geliyordu ve bu kelimeyi ilk kullanan kişi de Pythagoras idi. Düşünceye ve fikre büyük önem verilen bu topraklarda bilgi, bilgelikten ayrı tutulmuyordu. Onlar için “bilge, bilgisiyle bir bütün” oluşturuyordu. Antik çağdan orta çağa doğru zaman ilerledikçe inanca dayalı bilgelikle, akla dayalı bilgelik arasında bir ayrıma gidilmiştir.
Kızılderililer ve Toltekler’de bilgelik
Kızılderililerde bir bilge; kendi öğrenmeden, güçlenmeden ve deneyimleştirmeden, kendindeki bilgileri bir başkasına tam anlamıyla öğretemez. Kızılderililer der ki: “Bizler sadece kendimizin almaya izin verdiğimiz ve alabildiğimiz bilgileri, gerçek anlamıyla bir başkasına anlatabiliriz.” Bu söz, onların bilgi ve bilgelik anlayışının ne kadar derin olduğunu gözler önüne sermektedir.
Kadim bir uygarlığın parçası olan Toltek’de (Mexico City’nin dışında bir yer) bir Nagual (bilge) olan Don Miguel Ruiz: “Bizi kendimize götürecek olan bilgi değil, bilgeliktir!” der. Önemli olan, aldığımız bilgiyi doğru kullanabilmektir. Bilge olmak için bilgiyi yığmanın tek başına bir anlamı yoktur.
Bir bilgeye dönüştüğümüzde yaşam kolaylaşır. Çünkü bilgeleşince, gerçekte kimseniz o hale gelirsiniz. Olmadığınızı olmak; kendiniz ve başkalarını, olmadığınız gibi olduğunuza inandırmak zordur. Ve olmadığınızı olmaya çalışmak, bütün enerjinizi tüketir.
(Don Miguel Ruiz / Ustaca Sevmek)
Bilgi ve bilgelik
Bilgi bir başkasına anlatılabilir, aktarılabilir ama bilgelik bir başkasına aktarılamaz. Yalnızca bilgi paylaşılır, bilgelik değil… Bilgi içselleştirilip, deneyimlenmedikçe ve davranışlara geçirilmedikçe bilgece davranılmış olunmaz. Bilgileri okurken veya birinden dinlerken, onları sadece sözcük olarak idrak ederiz. Bunlar zihnimizde bir bilgi olarak kalır. An gelip de, o kelimeler tam anlamıyla kavranıldığında ve uygulamaya konulduğunda işte o zaman bilgi, bilgeliğe dönüşmüş olur.
İnsan, bilgiyi yaşamda kullandıkça, deneyimledikçe bilgeliğe ulaşır. Bilgiyle, bilgeliği ayıran ince çizgi de budur. Sadece okuyarak, başkalarının sözlerini ve yaşam deneyimlerini dinleyerek hiç kimse bilge olamamıştır. Bilge olmak yeri geldiğinde, seni durdurmaya çalışan sözlere ve kişilere kulak tıkayabilmektir. Bilge olmak aynı zamanda, düşüncelerinin ve davranışlarının sorumluluğunun yüzde yüz bilincinde olmaktır. Bilge olmak, tüm korkularından sıyrılıp, aydınlık düşüncelerin önderliğinde içindeki ışığın ve gelişme arzusunun sönmesine izin vermeden ve rehavete düşmeden, çizdiğin yolda devam edebilecek kadar cesur ve savaşçı bir ruha sahip olmak demektir.
Bilginin kaynağı ve kullanılması
Daha eski zamanlarda, kimileri bilginin kaynağı olarak sadece “Tanrı”yı göstermişlerdir. İnsanların ancak, Tanrının isteğiyle ve Tanrının istediği kadar bilebileceğine inanmışlardır.
Geleneksel düşüncedeyse insan, bilgiyi içinde yaşadığı toplumdan alır ve onu gelecek kuşaklara aktarır. Geleneksel düşünce; insanın kendi eğitimleri, çevresindeki insanlar, eğitim kurumları, kitaplar, sanat, medya ve kendi çabaları doğrultusunda bilgiye ulaşabileceği fikrini savunur.
Spiritüel inançlardaysa; bilgi her zaman içimizde, hücrelerimizde kayıtlıdır. Tanrı, tüm bilgileri ve kendi ışığını, insanları yaratırken onların içine yerleştirmiştir. İnsanlar, yaşadığı hayatlarla ruhsal olgunluğunu ve bilincini artırarak, farkındalığını yükseltir. İnsanlar tüm bu bilgileri kendi idrakleri ve farkındalığı ölçüsünde anımsayıp, gün ışığına çıkartıp, kullanabilir.
Yaratılmış ve var olan birçok şeyin, günümüzde bir enerji formu olarak kabul edildiği görüş yaygınlaşmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak, bilginin de bir enerji olduğu görüşünü kabul edebiliriz. Kendi ruhsal ve düşünce enerjimizle rezonansa geçiremediğimiz bilgi enerjisi, aktive edilmediği ve pratiğe dökülmediği sürece “hizmet dışı” olarak zihnimizde kalacaktır. Elbette ki, bilgiyi harekete geçirmek yetisi, farkındalık seviyesine göre olacaktır. Farkındalığı ve bilinç seviyesi yüksek bir insanın bilgece davranma oranı, bilinçsiz bir insandan çok daha fazla olacaktır. Yani bir anlamda; bilgiyi harekete geçiren de, bilgece düşünebilme yetisi olacaktır.
Figen Karaaslan
İndigo Dergisi